Balaban, “Kızılay’da şehitlerimizi andık”

GÜNDEM 03.05.2016 - 09:33, Güncelleme: 21.09.2022 - 11:07 1458+ kez okundu.
 

Balaban, “Kızılay’da şehitlerimizi andık”

Hak aramanın kutsal olduğuna inanan, ülkemizde hakkı ve adaleti hâkim kılmak için mücadele veren bir sivil toplum örgütü olduklarını belirten Türkiye Kamu-Sen İl Temsilcisi Ali Balaban, “Hiç kuşkusuz ki, bir insanın yaşama hakkından daha değerli ve daha önemli bir hak da yoktur. Ne yazık ki, terör; asker, sivil, çocuk, kadın, erkek, Türk, Kürt demeden hepimizin yaşama hakkına tecavüz etmekte, içindeki kini ve öfkeyi mayınlarla, tuzaklarla, canlı bombalarla, kahpece planladığı eylemlerle dışa vurmakta; nice ocakları söndürmekte, nice canları yakmaktadır” dedi.
    Balaban “Millet olmak, acıyı da, sevinci de, coşkuyu da, matemi de paylaşmak ve her birimizin derdiyle dertlenmekten başka bir şey değildir. Sendikacılığın yolu da bir tek çalışanın derdi için, topluca mücadele etmekten geçer.  Emek ve Dayanışma Günü çalışanlarımızın karşı karşıya bulunduğu tehditleri dile getirmek, sorunlara çözüm yolları sunmak ve emeğin, dayanışmanın, birlikteliğin gücünü kavramak adına son derece önemli bir gün. Ama anaların, babaların yüreklerine ateş düştüğü, bizlerin de her şehit haberiyle yasa boğulduğumuz bugünlerde bu Bayramı davulla, zurnayla kutlayacak da değiliz. Evlâtlarımızın yaşama hakları eli kanlı terör örgütlerince gasp edilirken, 1 Mayıs’ı bayram tadında kutlamamızın imkânı da yok. Biz hak mücadelesi verirken; hepimizin kardeşçe bu topraklarda yaşama hakkını kullanabilmesi uğruna canlarını feda eden güvenlik görevlilerimizi, akşam işinden, okulundan, dershanesinden çıkıp evine giderken kahpe bir tuzakla hayatını kaybeden sivil vatandaşlarımızı unutmamız mümkün değil. Bu nedenle, kahraman şehitlerimize olan minnetimizi ifade etmek ve teröre kurban verdiğimiz vatandaşlarımızı anmak adına, burada 34 vatandaşımızın canına mal olan terör saldırısının gerçekleştiği noktada, 1 Mayıs açıklamamızı gerçekleştiriyoruz. Bu vesile ile terörü, teröristi ve onların gizli-açık destekçilerini bir kez daha lanetliyor, terör saldırılarında hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza ve şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize de baş sağlığı diliyoruz.        Bugün, güvencesiz ve kuralsız çalışmanın yaygınlaştığı, yoksulluğun insanların kaderi olarak sunulduğu, çaresizliğin ve biat kültürünün pompalandığı bir dönemi yaşamaktayız. Yalnızca kendi haklarımız, kendi geleceğimiz için değil, çocuklarımızın hakları, çocuklarımızın geleceği için de mücadele etmek zorundayız. Bizler bu ülkenin kamu çalışanları, işçileri, işsizleri, emeklileri, yoksulları, kadınları, gençleri için mücadele yürütüyoruz. Türk milleti olarak barış içinde, özgürce yaşamak için, demokrasi için, ekmek için, daha güzel bir dünyada, baskısız, insan onuruna yaraşır bir hayat için mücadele yürütüyoruz. En temel insani ve demokratik haklarımız, sosyal adalet ve eşitlik için mücadele yürütüyoruz.  Yıllardır her 1 Mayıs’ı Taksim tartışmaları içinde, biber gazı eşliğinde kutluyoruz. Artık çalışan sorunlarının biber gazında boğulmasını istemiyoruz. Emek, dayanışma, alın terinin ön plana çıktığı, çalışanların iş güvencesi, taşeronlaşma, sendikalaşma, ücret sorunlarının gündeme geldiği 1 Mayıslar istiyoruz. Bugün burada işçi, memur, emekli, işsiz her kesimden emekçimizin insan onuruna yaraşır bir yaşam talebini bir kez daha güçlü bir şekilde dile getiriyoruz.  2002 yılında kamuda 20 bin dolayında olan taşeron işçisi, 720 bine ulaştı. Devlet memuru kavramını kaldıracaklarını gözümüzün içine baka baka söylüyorlar: “ İşçi ile memur arasındaki farkı kaldıracağız, devlet memurlarını da iş güvencesiz çalıştıracağız, gerektiği zaman kıdem tazminatını vereceğiz ve kapının önüne koyacağız” diyorlar. Çocuklarımızın geleceğini çalmak, onları köleleştirmek isteyen, açlıkla, işsizlikle tehdit eden ve en olumsuz çalışma şartlarını dayatan bir anlayış söz konusu… Genç işsizlikte, işsizlikte, enflasyonda OECD ülkeleri içinde en ön sıralardayız. Her evde en az bir işsiz evladımız var. Biz yalnızca kendi haklarımız, kendi geleceğimiz için değil, çocuklarımızın hakları, çocuklarımızın geleceği için de mücadele etmek zorundayız. Sendikasızlaştırma yaygınlaşıyor, sendikal örgütlenmenin önüne engeller çıkarılıyor. Kamuda bizden olan olmayan ayrımı çalışma barışını bozuyor. Hâlâ ülkemizde 4/C gibi insanlık dışı bir istihdam türü mevcut ve bunların sayısı da giderek artıyor. Toplu sözleşmede karar altına alınan konular bile hayata geçirilmiyor, gereği yapılmıyor. Hizmetlilerin ek gösterge sorunu; memurlarımızın, teknisyenlerin, şeflerin ek ödeme başta olmak üzere, maruz kaldıkları adaletsizlikler, çalışanlarımızı canından bezdirmiştir. Kamu çalışanlarımız düşük maaşla, elverişsiz ortamlarda adeta bir sefalet içerisinde hizmet vermeye çalışmaktadır. Emeklilerimiz de düşük maaşla, dışlanmışlıkla yüz yüze kalmakta ve yoksulluk içinde, mutsuz bir yaşama mahkûm edilmektedir. Kıymetli basın mensupları, sizler de birer çalışan, birer emekçisiniz.  Çalışma hayatındaki olumsuzluklardan en fazla etkilenen kesimlerden birisi de sizlersiniz. Biliniz ki, bu çeşit uygulamaların temel amacı, kamudaki istihdam güvencesini yok etmek ve çalışanlarımızı köleleştirmektir. Bugün ne yazık ki, çalışanlarımızın hayatı kâbusa dönmüştür. Hükümet, çığ gibi yığılan sorunları görmezden gelmektedir. Birileri, çalışanların iş güvencesinin olmadığı, alınıp satıldığı, kiralandığı, istenildiğinde işten çıkarıldığı bir yapı istiyor. Bu kimseler, devletin vatandaşına parasız hizmet vermesini istemiyor. Onlara göre, her şey özelleşmeli ve para ile satılmalı. Bu sistemde, her çalışanın işsizlikle tehdit edildiği, sendikasız, dayanaksız, güvencesiz ve güçsüz bırakıldığı; düşük ücretli, düşük maliyetli bir istihdam piyasası yaratılmak temel hedeftir. Kurumlar arasındaki ücret adaletsizliği almış başını gidiyor. Maaşlar açıklanan enflasyon kadar artıyor; gerçek enflasyon karşısında eriyor. Ülke nüfusunun %20’sini oluşturan gençlerimizin beşte biri kayıtlı işsizdir. 350 bin ataması yapılmayan öğretmen, 430 bin iktisadi idari bilimler mezunu, 250 bin sağlıkçı, 1 milyon meslek yüksekokulu mezunu, 2 milyon lise mezunu işsiz, aşsız, hayata tutunmaya çalışıyor. Bu ülkede iş bulmanın bir dert, çalışmanın ayrı bir dert olduğunu biliyor, sorunların çözülmesini istiyoruz. Defalarca devlet memuru kavramını ortadan kaldıracaklarını iddia ettiler. Kim devlet memuruna düşmansa bize dost olamaz.  Devlet memuruna hasım olan bize de hasımdır. Bizim gözümüzde muteber değildir. Emeklilerimiz adeta kaderine terk edilmiştir. Emekliyi sıkıntıda bırakanlar, asla bizden olamazlar.   Birlikteliğimiz, Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini, bir ve bütün olarak ilelebet payidar kılacaktır. Biz, birlik içinde bütün bu haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Hiçbir güç, bizleri yolumuzdan döndüremeyecek. Tüm çalışanların grevli toplu sözleşmeli sendikal haklara sahip olduğu bir Türkiye için, sosyal devlet için mücadele edeceğiz. Çoğulcu demokrasinin sınırlarını genişletmek, gerçek anlamda sendikal haklarımıza kavuşmak, sosyal devlet ilkesini hayata geçirmek için çalışacağız. Toplumsal barış ve huzurun sağlanması için, uzlaşma, hoşgörü ve bir arada yaşama kültürünün geliştirilmesi için sesimizi yükselteceğiz. Çevremizdeki ülkelerin savaşması için değil, barışması için, Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh” şiarının hayat bulması için mücadele edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tüm kurumlarının hukuk devleti anlayışıyla hareket etmesi için uğraşacağız. Anti demokratik sendikal yasalar değişsin diye, toplu pazarlık ve örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılsın diye, vatandaşlarımızın yüzü gülsün diye mücadelemizi sürdüreceğiz. “İnsan onuruna yaraşır iş” herkesin hakkıdır.  İstihdamın korunmasını, geliştirilmesini ve işsizliğin önlenmesini istiyoruz. Adil bir gelir dağılımı, hakça bir paylaşım istiyoruz. Güvenceli bir çalışma hayatı istiyoruz. Dar ve sabit gelirlinin üzerine bir karabasan gibi çöken vergi adaletsizliğinin son bulmasını istiyoruz. “Çalışanların, emeklilerin açlık sınırının altında ücret almasına bir son verilsin” diyoruz. Bütün bu olumsuzlukların üstüne, bizleri birbirimize düşürmek isteyen, her fırsatta milletimiz içine nifak tohumları ekmek isteyenler var. Ancak birliğimizi ve beraberliğimizi yenecek hiçbir güç de yok. Ne terör, ne işsizlik, ne güvencesizlik, ne de yoksulluk kaderimiz değildir. Bizler birlik oldukça, hiçbir güç, bizleri yok saymaya, haklarımızı gasp etmeye yetmeyecektir. Bu birliktelik, Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini, bir ve bütün olarak ilelebet payidar kılacaktır. Tek başımıza yalnız kalırız ama hep birlikte dağ olur, direniriz; sel olur, her engeli aşarız. Tek başımıza güçsüzüz ama hep birlikte yenilmez oluruz. Biz birlikte Türk oluruz, Türkiye oluruz. Ne mutlu Türküm diyene! Tüm milletimizin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü kutlu olsun” ifadelerini kullandı. 
Hak aramanın kutsal olduğuna inanan, ülkemizde hakkı ve adaleti hâkim kılmak için mücadele veren bir sivil toplum örgütü olduklarını belirten Türkiye Kamu-Sen İl Temsilcisi Ali Balaban, “Hiç kuşkusuz ki, bir insanın yaşama hakkından daha değerli ve daha önemli bir hak da yoktur. Ne yazık ki, terör; asker, sivil, çocuk, kadın, erkek, Türk, Kürt demeden hepimizin yaşama hakkına tecavüz etmekte, içindeki kini ve öfkeyi mayınlarla, tuzaklarla, canlı bombalarla, kahpece planladığı eylemlerle dışa vurmakta; nice ocakları söndürmekte, nice canları yakmaktadır” dedi.

 

 

Balaban “Millet olmak, acıyı da, sevinci de, coşkuyu da, matemi de paylaşmak ve her birimizin derdiyle dertlenmekten başka bir şey değildir. Sendikacılığın yolu da bir tek çalışanın derdi için, topluca mücadele etmekten geçer. 

Emek ve Dayanışma Günü çalışanlarımızın karşı karşıya bulunduğu tehditleri dile getirmek, sorunlara çözüm yolları sunmak ve emeğin, dayanışmanın, birlikteliğin gücünü kavramak adına son derece önemli bir gün. Ama anaların, babaların yüreklerine ateş düştüğü, bizlerin de her şehit haberiyle yasa boğulduğumuz bugünlerde bu Bayramı davulla, zurnayla kutlayacak da değiliz. Evlâtlarımızın yaşama hakları eli kanlı terör örgütlerince gasp edilirken, 1 Mayıs’ı bayram tadında kutlamamızın imkânı da yok.

Biz hak mücadelesi verirken; hepimizin kardeşçe bu topraklarda yaşama hakkını kullanabilmesi uğruna canlarını feda eden güvenlik görevlilerimizi, akşam işinden, okulundan, dershanesinden çıkıp evine giderken kahpe bir tuzakla hayatını kaybeden sivil vatandaşlarımızı unutmamız mümkün değil. Bu nedenle, kahraman şehitlerimize olan minnetimizi ifade etmek ve teröre kurban verdiğimiz vatandaşlarımızı anmak adına, burada 34 vatandaşımızın canına mal olan terör saldırısının gerçekleştiği noktada, 1 Mayıs açıklamamızı gerçekleştiriyoruz. Bu vesile ile terörü, teröristi ve onların gizli-açık destekçilerini bir kez daha lanetliyor, terör saldırılarında hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza ve şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize de baş sağlığı diliyoruz.       

Bugün, güvencesiz ve kuralsız çalışmanın yaygınlaştığı, yoksulluğun insanların kaderi olarak sunulduğu, çaresizliğin ve biat kültürünün pompalandığı bir dönemi yaşamaktayız. Yalnızca kendi haklarımız, kendi geleceğimiz için değil, çocuklarımızın hakları, çocuklarımızın geleceği için de mücadele etmek zorundayız. Bizler bu ülkenin kamu çalışanları, işçileri, işsizleri, emeklileri, yoksulları, kadınları, gençleri için mücadele yürütüyoruz. Türk milleti olarak barış içinde, özgürce yaşamak için, demokrasi için, ekmek için, daha güzel bir dünyada, baskısız, insan onuruna yaraşır bir hayat için mücadele yürütüyoruz. En temel insani ve demokratik haklarımız, sosyal adalet ve eşitlik için mücadele yürütüyoruz. 

Yıllardır her 1 Mayıs’ı Taksim tartışmaları içinde, biber gazı eşliğinde kutluyoruz. Artık çalışan sorunlarının biber gazında boğulmasını istemiyoruz. Emek, dayanışma, alın terinin ön plana çıktığı, çalışanların iş güvencesi, taşeronlaşma, sendikalaşma, ücret sorunlarının gündeme geldiği 1 Mayıslar istiyoruz. Bugün burada işçi, memur, emekli, işsiz her kesimden emekçimizin insan onuruna yaraşır bir yaşam talebini bir kez daha güçlü bir şekilde dile getiriyoruz. 

2002 yılında kamuda 20 bin dolayında olan taşeron işçisi, 720 bine ulaştı. Devlet memuru kavramını kaldıracaklarını gözümüzün içine baka baka söylüyorlar: “ İşçi ile memur arasındaki farkı kaldıracağız, devlet memurlarını da iş güvencesiz çalıştıracağız, gerektiği zaman kıdem tazminatını vereceğiz ve kapının önüne koyacağız” diyorlar. Çocuklarımızın geleceğini çalmak, onları köleleştirmek isteyen, açlıkla, işsizlikle tehdit eden ve en olumsuz çalışma şartlarını dayatan bir anlayış söz konusu… Genç işsizlikte, işsizlikte, enflasyonda OECD ülkeleri içinde en ön sıralardayız. Her evde en az bir işsiz evladımız var.

Biz yalnızca kendi haklarımız, kendi geleceğimiz için değil, çocuklarımızın hakları, çocuklarımızın geleceği için de mücadele etmek zorundayız. Sendikasızlaştırma yaygınlaşıyor, sendikal örgütlenmenin önüne engeller çıkarılıyor. Kamuda bizden olan olmayan ayrımı çalışma barışını bozuyor. Hâlâ ülkemizde 4/C gibi insanlık dışı bir istihdam türü mevcut ve bunların sayısı da giderek artıyor. Toplu sözleşmede karar altına alınan konular bile hayata geçirilmiyor, gereği yapılmıyor.

Hizmetlilerin ek gösterge sorunu; memurlarımızın, teknisyenlerin, şeflerin ek ödeme başta olmak üzere, maruz kaldıkları adaletsizlikler, çalışanlarımızı canından bezdirmiştir. Kamu çalışanlarımız düşük maaşla, elverişsiz ortamlarda adeta bir sefalet içerisinde hizmet vermeye çalışmaktadır. Emeklilerimiz de düşük maaşla, dışlanmışlıkla yüz yüze kalmakta ve yoksulluk içinde, mutsuz bir yaşama mahkûm edilmektedir.

Kıymetli basın mensupları, sizler de birer çalışan, birer emekçisiniz.  Çalışma hayatındaki olumsuzluklardan en fazla etkilenen kesimlerden birisi de sizlersiniz. Biliniz ki, bu çeşit uygulamaların temel amacı, kamudaki istihdam güvencesini yok etmek ve çalışanlarımızı köleleştirmektir.

Bugün ne yazık ki, çalışanlarımızın hayatı kâbusa dönmüştür. Hükümet, çığ gibi yığılan sorunları görmezden gelmektedir. Birileri, çalışanların iş güvencesinin olmadığı, alınıp satıldığı, kiralandığı, istenildiğinde işten çıkarıldığı bir yapı istiyor. Bu kimseler, devletin vatandaşına parasız hizmet vermesini istemiyor. Onlara göre, her şey özelleşmeli ve para ile satılmalı. Bu sistemde, her çalışanın işsizlikle tehdit edildiği, sendikasız, dayanaksız, güvencesiz ve güçsüz bırakıldığı; düşük ücretli, düşük maliyetli bir istihdam piyasası yaratılmak temel hedeftir.

Kurumlar arasındaki ücret adaletsizliği almış başını gidiyor. Maaşlar açıklanan enflasyon kadar artıyor; gerçek enflasyon karşısında eriyor. Ülke nüfusunun %20’sini oluşturan gençlerimizin beşte biri kayıtlı işsizdir. 350 bin ataması yapılmayan öğretmen, 430 bin iktisadi idari bilimler mezunu, 250 bin sağlıkçı, 1 milyon meslek yüksekokulu mezunu, 2 milyon lise mezunu işsiz, aşsız, hayata tutunmaya çalışıyor. Bu ülkede iş bulmanın bir dert, çalışmanın ayrı bir dert olduğunu biliyor, sorunların çözülmesini istiyoruz.

Defalarca devlet memuru kavramını ortadan kaldıracaklarını iddia ettiler. Kim devlet memuruna düşmansa bize dost olamaz.  Devlet memuruna hasım olan bize de hasımdır. Bizim gözümüzde muteber değildir. Emeklilerimiz adeta kaderine terk edilmiştir. Emekliyi sıkıntıda bırakanlar, asla bizden olamazlar.

 

Birlikteliğimiz, Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini, bir ve bütün olarak ilelebet payidar kılacaktır. Biz, birlik içinde bütün bu haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Hiçbir güç, bizleri yolumuzdan döndüremeyecek. Tüm çalışanların grevli toplu sözleşmeli sendikal haklara sahip olduğu bir Türkiye için, sosyal devlet için mücadele edeceğiz. Çoğulcu demokrasinin sınırlarını genişletmek, gerçek anlamda sendikal haklarımıza kavuşmak, sosyal devlet ilkesini hayata geçirmek için çalışacağız. Toplumsal barış ve huzurun sağlanması için, uzlaşma, hoşgörü ve bir arada yaşama kültürünün geliştirilmesi için sesimizi yükselteceğiz.

Çevremizdeki ülkelerin savaşması için değil, barışması için, Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh” şiarının hayat bulması için mücadele edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tüm kurumlarının hukuk devleti anlayışıyla hareket etmesi için uğraşacağız. Anti demokratik sendikal yasalar değişsin diye, toplu pazarlık ve örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılsın diye, vatandaşlarımızın yüzü gülsün diye mücadelemizi sürdüreceğiz.

“İnsan onuruna yaraşır iş” herkesin hakkıdır.  İstihdamın korunmasını, geliştirilmesini ve işsizliğin önlenmesini istiyoruz. Adil bir gelir dağılımı, hakça bir paylaşım istiyoruz. Güvenceli bir çalışma hayatı istiyoruz. Dar ve sabit gelirlinin üzerine bir karabasan gibi çöken vergi adaletsizliğinin son bulmasını istiyoruz. “Çalışanların, emeklilerin açlık sınırının altında ücret almasına bir son verilsin” diyoruz.

Bütün bu olumsuzlukların üstüne, bizleri birbirimize düşürmek isteyen, her fırsatta milletimiz içine nifak tohumları ekmek isteyenler var. Ancak birliğimizi ve beraberliğimizi yenecek hiçbir güç de yok. Ne terör, ne işsizlik, ne güvencesizlik, ne de yoksulluk kaderimiz değildir. Bizler birlik oldukça, hiçbir güç, bizleri yok saymaya, haklarımızı gasp etmeye yetmeyecektir. Bu birliktelik, Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini, bir ve bütün olarak ilelebet payidar kılacaktır. Tek başımıza yalnız kalırız ama hep birlikte dağ olur, direniriz; sel olur, her engeli aşarız. Tek başımıza güçsüzüz ama hep birlikte yenilmez oluruz. Biz birlikte Türk oluruz, Türkiye oluruz. Ne mutlu Türküm diyene! Tüm milletimizin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü kutlu olsun” ifadelerini kullandı. 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gul32.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.